Çalışmalar

Yayınlar

Yazılar

Videolar

Projeler

ERG Sözlük

Haberler

Duyurular

Açıklamalar

Röportajlar

E-Bültenler

Kurumsal

Hakkımızda

Ekip

Yönetim Kurulu

Faaliyet Raporları

Basın

Daha Fazla...

Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Yazı
Projeler
Haberler
Yayınlar
Videolar
Kategori
2009
2010
2011
2012
Arka Plan
Çalışmalar
Dünyadaşlık Yazıları
Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü
ERG Blog
Etraflıca
Okul Hâli/Hayali
Özel Sayfalar
Türkiye'de Koronavirüsün Eğitime Etkileri
Uzun Hikâye
Yazı

Çoklu Kriz Döneminde Egemen Eğitim Paradigmasını Sorgulamak: Çocuğun İyi Olma Hâlinin Merkezi Olarak Okul

Prof. Dr. Emre Erdoğan

,  Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci

Eğitim Reformu Girişimi’nin 2025 ve 2026’da odaklanacağı konulardan biri okul. Bu odaklanmanın ilk adımı olarak, bu yıl 20.’sini düzenleyeceğimiz Eğitimde İyi Örnekler Konferansı’nın (İÖK 2025) temasını da okul etrafında örüyoruz. İÖK 2025’e giden yolda Okul Hâli/Hayali yazı dizisiyle sormaya ve düşünmeye devam ediyoruz: Okul nasıl? Dizinin ikinci bölümünde İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Emre Erdoğan ve Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, araştırmalarından yola çıkarak mevcut sistemde okulun işlevini ve potansiyelini değerlendiriyor. Okulun toplumsal rolünü yeniden düşünmeye davet ediyor.

Sosyal politika, okulu çocukların refahını ve iyi olma hâlini şekillendiren birincil ekosistemlerden biri olarak konumlandırıyor. Bu yaklaşım, okulun yalnızca akademik gelişimin sağlandığı bir kurum olmaktan çıkarılıp, çocuğun sosyal, duygusal ve fiziksel olarak refahının temelini oluşturan bütüncül bir yaşam alanı olarak görülmesini zorunlu kılıyor. Bu yıl tamamladığımız “Krizler Çağında Çocuk Olmak: Türkiye’de Pandemi Sonrasında Çocukların İyi Olma Halini Yeniden Düşünmek” Projesi[1], tam da bu noktada kritik bir uyarıda bulunuyor: Türkiye’deki eğitim sisteminin acil olarak sorgulanması gerekiyor. Akademik başarı odaklı geleneksel bakış açısı, çoklu krizler ortamında birçok çocuk için okul ekosistemini tehlikeli bir biçimde işlevsizleştiriyor. Okullar, bireylerin sosyal kimliklerini şekillendiren, onları geliştiren, kültürel ve sosyal sermaye kazandıran bir merkez olmak yerine, çocukları yoğun bir performans baskısı altına alan, sosyo-duygusal gelişimlerini ihmal eden ve geleceklerine dair derin bir kaygıya sevk eden yapılara dönüşüyor.

Okulun sosyal politikalar bağlamındaki gerçekleştirilemeyen potansiyeli

Oysa, özellikle içinde bulunduğumuz çoklu krizler çağında okulun işlevi çok katmanlı, potansiyeli çok boyutludur. Eğitimin içinde bulunduğu mevcut durum, bu işlevin ve potansiyelin ne denli boşa harcandığını gösteriyor:

Eğitimin öncelikle eşitleyici rolü maalesef çok kısıtlıdır. İçinde bulunulan eğitim sistemi aileler arasında var olan eşitsizlik koşullarını aşmayı sağlayamıyor, hatta pekiştiriyor. Eğitim, farklı sosyo-ekonomik arka planlardan gelen çocuklara fırsat eşitliği sunmada kilit bir rol oynayabilecekken, var olan sistemde düşük sosyo-ekonomik koşullardan gelen çocuklar açısından yalnızca tüm olumsuzluklara rağmen yapabilen “yılmaz, dayanıklı, çok başarılı çocuklar” sınırlı imkânları zorlayarak, nitelikli eğitime erişebiliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini gidermede de alınması gereken önemli bir yol var.

Eğitim, bireyler için kültürel, sosyal ve sembolik sermaye oluşturmanın bir aracıdır. Farklı insanlarla bir araya gelmeyi, farklı bilgilere erişmeyi ve eleştirel düşünme kapasitelerini artırmayı sağlar. Yapay zekâ kullanımının öngörülemeyecek şekilde yaygınlaştığı ve bilgiye erişimin çok daha kolay olduğu, ancak bilginin kaynağının sorgulanması, doğruluğunun teyit edilmesi gereken günümüzde eleştirel ve analitik düşünme, en temel yeti olarak eğitimin ana hedeflerinden biri hâline gelmelidir. Eğitim, bireylerin bilişsel mobilizasyonunu sağlayarak yaşam kalitesini artırır ve bireylerin yapabilirliklerini genişletir. Bu noktada her bir bireyin sahip olduğu becerilerin farklılığı göz önüne alınarak, çocuğun kendisinin yapabilirliklerini artıracak şekilde müfredatın esnekliği hayatidir.

Okul, gençlerin sosyalleşebildiği, arkadaşlıklar kurabildiği ve öğretmenlerinden rehberlik alabildiği en önemli sosyal ortamdır. Çocukların, gençlerin özgüvenli hissetmeleri ve kendi ayakları üzerinde durmaları için eğitim önemli bir araçtır. Hem kendilerini tanımaları hem de hayatlarını kendi istedikleri şekilde kurabilmeleri için gereklidir. Okul ortamlarında hem dersler hem de ders dışı faaliyetler öğretmenlerin de yardımı ile çocukların, gençlerin yeteneklerini keşfetmelerinde ve uygun alanlara yönlendirmelerinde paha biçilmez bir rol oynayabilir.

Araştırmamızın hem nicel hem de nitel bulgularında ise eğitimin yukarıda sıralanan imkânlarından oldukça uzakta olduğu görülüyor. Öncelikle en sık tekrarlanan ve tüm paydaşlar tarafından dillendirilen tema “akademik başarı baskısı” şeklinde özetlenebilir. LGS ve YKS gibi merkezi sınavlar, çocukların ve ailelerin yaşamlarını tamamen domine eden, eğitimi kendi özünden koparan bir rol oynuyor. Bu sınav odaklı sistem, çocukları sadece “başarı odaklı” olmaya itmekle kalmıyor, aynı zamanda kendilerini sürekli “yetersiz” hissetmelerine de neden oluyor. Sınıflar hatta okullar “başarılı, çalışkan” öğrencilerin sınavlara daha iyi hazırlanmasını sağlamayı öncelikli hedef olarak belirlerken, akademik alanda bu performansı gösteremeyen çocukların gelişimi göz ardı edilebiliyor, “yaramaz, haşarı, işe yaramaz, tembel, kafası almıyor” gibi olumsuz sıfatlar hem WhatsApp gruplarında hem de çocukların kendi aralarında kullanılabiliyor. Öğretmenlerin de belirttiği gibi, bu sınavlar çocukların tek başarı kriteri hâline gelerek onların insani değerlerini ölçen bir araca dönüşebiliyor. Sistem, okulları da “nitelikli” ve “niteliksiz” olarak etiketleyerek derin bir eşitsizlik yaratıyor ve bu durum çocukların ruh sağlığı üzerinde yıkıcı etkiler bırakıyor. Genç yaşlardan itibaren başlayan bu maratonun yarattığı yoğun stres ve kaygı, aşağıya alıntıladığımız örnekte de olduğu gibi çocuklar tarafından birçok kez ifade edilmiştir:

Sınav benim için öcü. Evet öcü. Hayatımı aldı. Benim bu yılımı çok aldı sınav. Çok zarar verdi bana bu yıl. Çünkü ben çok uykusuz kaldım. Gece, geceye kadar ders çalışıp sabah erkenden uyanıp yine ders çalışmak… İnşallah kazanırım çünkü ben seneye de aynı şeyleri yaşamayı hiç istemiyorum. Biraz yıprattı beni sınav yılı, hatta bayağı.”

Ailelerin “iyi bir meslek sahibi olma” beklentisi de, doğrudan bir baskı olmasa bile, çocukları kendilerini yıpratacak kadar ders çalışmaya yöneltebiliyor. Bu baskının doğal bir sonucu olarak eğitim, öğrenmenin heyecanı yerine sınavlardan alınan sonuçlara odaklanılan bir sisteme dönüyor ve anlamını yitiriyor. Çocuklar, öğrendiklerinin hayata katkısını sorguluyor ve sistemi “hayata değil, sınava hazırlıyorlar” şeklinde özetliyor. Bu anlamsızlık hissi, motivasyon kaybına ve eğitimden kopuşa zemin hazırlarken, bir yandan da dershanecilik ve “hayalet okullar” gibi paralel, piyasalaşmış bir eğitim sistemini besliyor. Bu durum okulu işlevsiz hâle getirirken, eşitsizliği de kurumsallaştırıyor. Bu tabloya işsizlik, düşük maaşlar, sosyal medyanın pompaladığı “kolay para kazanma” algısı da eklendiğinde, bazı gençlerin “okuyacağım da ne olacak?” düşüncesine kapılması ve eğitimden beklentilerini tamamen yitirmesi kaçınılmaz hâle gelebiliyor.

“Başarı odaklılık temel sorunları maskeliyor ve derinleştiriyor”

Bu tek boyutlu başarı odaklılık, okul ekosisteminin diğer tüm temel sorunlarını ya maskeliyor ya da derinleştiriyor. Araştırmamızın verileri, her 10 çocuktan 4’ünün dersleri takip etmekte zorlandığını (yüzde 42,3), yaklaşık olarak her beş çocuktan birinin ise öğretmenlerinden olumsuz muamele gördüğünü (yüzde 17,4) belirttiğini gösteriyor. Okul binalarının fiziki güvensizliği, hijyen koşullarının yetersizliği, kalabalık sınıflar ve zorbalık gibi temel sorunlar, öğrenmenin ön koşulu olan güvenlik ve aidiyet ihtiyacının tüm çocuklar için karşılanmadığına işaret ediyor.

Bu boğucu atmosferin sosyo-ekonomik sonuçları ise son derece ciddidir. Araştırmamıza katılan çocuklardan okulu bıraktığını belirten 112 çocuğun yüzde 54’ü akademik başarısızlığı okulu bırakma nedeni olarak belirtmiştir. Benzer biçimde, nitel sahada da okuldaki akademik başarısızlığın okula devam ve okul bırakmada önemli bir rol oynadığı tüm paydaşlarca farklı vurgularla belirtildi. Eğitim masrafları, istihdam kaygısı ve aile bütçesine katkı sağlama zorunluluğu gibi ekonomik faktörler, çocukları eğitimden kopararak güvencesiz işlere ve çocuk işçiliğine itiyor. Araştırmamızda 15-18 yaş grubundaki çocukların yüzde 19’unun düzenli olarak çalışıyor olması, eğitim sisteminin fırsat eşitliği yaratma ve sosyal mobilite aracı olma misyonunu yerine getirmedeki sınırlılığını kanıtlıyor.

Bu çok katmanlı krizden nasıl çıkılır?

Bu çok katmanlı krizden çıkış, palyatif çözümlerden ziyade, “yapabilirlikler yaklaşımı”nı temel alan tüm paydaşların kendi algılarını, davranışlarını sorguladığı, bütüncül bir zihniyet dönüşümünü ve somut adımlarla desteklenen yapısal reformları zorunlu kılıyor:

  1. Kapsamlı, katılımcı ve yaşamla bütünleşik eğitim modelleri: Araştırmamızda okulda öğrenilenlerin hayattaki işlevine dair kaygılar tüm paydaşlarca aktarıldı. Ayrıca eğitimin, sınav odaklı yapısı mutlaka sorgulanmalı. Müfredatın teknolojik gelişmeler başta olmak üzere çağın ihtiyaçları çerçevesinde yeniden gözden geçirilmesi gerektiği ortada. Mevcut sistemin çocukları, ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirmek yerine “vasat” olmaya zorladığı gerçeği dikkate alınarak, uygulamada daha esnek, ihtiyaçlara cevap verebilecek bir müfredatın geliştirilmesi hayati. Sosyal etkinlikler ve kulüp faaliyetlerinin artırılması ve erişilebilir kılınması da öğrencilerin gelişimi için önemli etkenlerden. Bu dönüşümün merkezinde yer alan öğretmenlerin motivasyonu yükseltilmeli, mesleki gelişimleri desteklenmeli, ekonomik koşulları iyileştirilmeli ve iş yükleri azaltılarak öğrencilere daha fazla bireysel ilgi göstermeleri sağlanmalı.

     

  2. Kapsayıcı ve güvenli okul ortamlarının tesis edilmesi: Okullar, öncelikle fiziksel, sosyal ve psikolojik açıdan güvenli, destekleyici ortamlar olarak yeniden tasarlanmalı. Bu, sadece soyut bir hedef değil, somut müdahaleler gerektiren acil bir ihtiyaçtır. Araştırmamız, çocukların farklı zorbalık türlerine maruz kaldığını gösteriyor. Okul aidiyetini ve pozitif akran ilişkilerini güçlendiren, sanal zorbalığı da kapsayan kanıta dayalı programlar hayata geçirilmeli. Aynı zamanda, öğrencilerin yüzde 15’inin binaları güvensiz bulduğu, her iki çocuktan birinin ise tuvaletlerin hijyeninden şikâyetçi olduğu fiziki koşullar ve kış aylarındaki ısınma sorunları acilen iyileştirilmeli. Öğrenmeyi imkânsız kılan kalabalık sınıflar (yüzde 37) ve okul dışında madde kullanımı, çeteleşme gibi güvenlik riskleri de bu bütüncül yaklaşımın bir parçası olarak ele alınmalı.

     

  3. Finansal destek ve fırsat eşitliği: Araştırmamızda sosyo-ekonomik koşulların okul içi ve dışı faaliyetler de dâhil olmak üzere nitelikli eğitime erişimde çok hayati bir rol oynadığını gösteriyor. Düşük sosyo-ekonomik koşullarda yaşayan ailelerin çocuklarının yalnızca yüzde 38’i okul gezisine katılabildiğini belirtmiştir. Benzer bir biçimde tüm eğitime destek hizmetlerine erişimde de ailenin sosyo-ekonomik statüsü etkilidir. Burs, barınma, beslenme ve ulaşım gibi konularda sunulan kamusal destek programları, evrensel ve koşulsuz bir anlayışla yeniden yapılandırılmalı ve genişletilmeli.

     

  4. Demokratik katılım ve rehberlik hizmetlerinin güçlendirilmesi: Öğrencilerin okul yönetimine aktif katılımı teşvik edilmeli ve bu, göstermelik mekanizmaların ötesine geçmeli. Araştırmamıza katılan öğrencilerin sadece yüzde 37’sinin sınıf içi düzenlemelerde, yüzde 28’inin ise ders dışı etkinliklerde fikirlerinin alındığını belirtmesi, katılımın ne kadar sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Dilek kutularının dahi açılmadığı bir ortamda, çocukların şikâyetlerini ve önerilerini iletebilecekleri, görüşlerinin ciddiyetle ele alındığı gerçek demokratik yapılar oluşturulmalı. Aynı zamanda, kariyer planlamasından psikolojik desteğe kadar geniş bir yelpazede, erişilebilir ve etkin rehberlik hizmetleri sunulmalı.

Sonuç olarak, çocukların geleceğini güvence altına almanın yolu, başarının tanımını sınav sonuçlarının ötesine taşımaktan ve okulun toplumsal rolünü yeniden düşünmekten geçiyor. Bireylerin sahip oldukları potansiyelleri gerçekleştirebilmelerini sağlayacak; onların mutlulukları, merak duyguları ve eleştirel düşünme kapasiteleriyle değer gören yeni bir eğitim paradigması inşa etmek, politika yapıcılar için ertelenemez bir görevdir. Bu, sadece bir eğitim reformu değil, aynı zamanda daha adil ve demokratik bir toplumsal gelecek vizyonudur.

Dipnotlar

[1] İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin 1 Nisan 2023-1 Ocak 2025 tarihleri arasında yürüttüğü 122K860 No’lu “Krizler Çağında Çocuk Olmak: Türkiye'de Pandemi Sonrasında Çocukların İyi Olma Halini Yeniden Düşünmek” Projesi, TÜBİTAK1001-Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini̇ Destekleme Programı tarafından desteklenmiştir. Proje faaliyetleri ve sonuç raporları için bkz. https://cocuguniyiolmahali.bilgi.org.tr/

Prof. Dr. Emre Erdoğan

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdoğan, siyasal katılım, dış politika, kamuoyu, çocuk ve gençlerin iyi olma hâli, metodoloji ve istatistik alanlarında araştırma ve yayınlar yapmıştır. Türkiye’de gençlik, Suriyeli mültecilerin entegrasyonu, ötekileştirme, kutuplaşma,  popülizm ve infodemi alanında çalışmalarını sürdürmektedir. REFLEKTİF Sosyal Bilimler Dergisi’nin editörlüğünü üstlenmektedir.

Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci

İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Akademik çalışma alanları siyaset felsefesi, karşılaştırmalı siyaset, sosyal politika ve sosyal bilimlerde metodoloji olan Prof. Dr. Uyan-Semerci, adalet, haklar, vatandaşlık, insani gelişim, yapabilirlik yaklaşımı, yoksulluk, göç, kolektif kimlik oluşumları, infodemi, ötekileştirme, kutuplaşma, çocuk işçiliği ve çocuğun iyi olma hâli konularında birçok araştırma projesi yürütmüş, makale ve kitap yayını yapmıştır.

Bu İçerikler İlginizi Çekebilir
Screenshot 2025-08-19 at 12.55
Skip to content