Çalışmalar

Yayınlar

Yazılar

Videolar

Projeler

ERG Sözlük

Haberler

Duyurular

Açıklamalar

Röportajlar

E-Bültenler

Kurumsal

Hakkımızda

Ekip

Yönetim Kurulu

Faaliyet Raporları

Basın

Daha Fazla...

Generic selectors
Exact matches only
Search in title
Search in content
Post Type Selectors
Yazı
Projeler
Haberler
Yayınlar
Videolar
Kategori
2009
2010
2011
2012
Arka Plan
Çalışmalar
Dünyadaşlık Yazıları
Eğitimde Din ve İnanç Özgürlüğü
ERG Blog
Etraflıca
Özel Sayfalar
Türkiye'de Koronavirüsün Eğitime Etkileri
Uzun Hikâye
Yazı

Bir Yarıştan Fazlası: LGS

Kayıhan Kesbiç

,  Umay Aktaş Salman

Sınav güvenliği tartışmalarıyla gündemde olan LGS, adalet ve şeffaflık konularının ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gösterdi. Okul türleri üzerinden derinleşen kutuplaşma ise hem LGS’nin güvenliğine hem de sisteme dair sorulması gereken asıl soruları gölgede bırakıyor. Yedi yıl önce liselere geçişte merkezi sınav zorunlu olmaktan çıkmasına rağmen hâlâ yaklaşık 1 milyon öğrenci sınava giriyor. Okullar arasındaki imkân ve öğrenme farklarının devam etmesi ve sosyoekonomik durumun eğitime etkileri, yarışı daha da çetin hâle getiriyor. Peki eşitsizlikleri yeniden üreten bu sistem neleri göz ardı ediyor, kimleri geride bırakıyor, hangi okulları önceliklendiriyor?

Liselere Geçiş Sistemi’ne (LGS) ilişkin tartışmalarda öncelikle sınav güvenliği ve şeffaflık konularına odaklanmak gerekiyor. Sınav güvenliğine ilişkin şüphelerin giderilmesi için kamuoyu ile daha fazla ve detaylı bilgi paylaşılmasına hâlâ ihtiyaç duyuluyor. MEB’in 2023 öncesinde yayımladığı LGS raporlarını yeniden paylaşmaya başlaması, bu konuda önemli bir adım olabilir. Bu raporda yer alan veriler, bugün kamuoyunda tartışılan birçok soruya ve şüpheye cevap verebilir. Test ortalamalarıyla birlikte standart sapmalar, testlerdeki doğru cevap sayılarının ders bazlı dağılımı, merkezi sınav puanlarının hangi aralıklarda yoğunlaştığı ve ebeveynlerin eğitim durumlarının çocukların puanlarını nasıl etkilediği gibi verilerin paylaşılması; kamuoyunda sınava dair güveni sağlayabilmek, şüpheleri dağıtmak ve eğitimin çıktılarını anlayabilmek açısından kritik. Sınav sorularının paylaşılmasına ilişkin başlatılan soruşturmanın süreci ve sonucunun da kamuoyuyla daha açık ve şeffaf bir şekilde paylaşılması büyük önem taşıyor.

Kontenjan kısıtlı, katılım yüksek 

Hatırlanacağı gibi 2018’de LGS’ye geçişle birlikte merkezi sınav zorunlu olmaktan çıktı, sınavla öğrenci alan okul sayısı önemli ölçüde azaldı. Buna paralel bir şekilde, sınava giren öğrenci sayısının da azalması ve sınav odaklı geçiş sisteminin dönüştürülmesi hedeflenmişti. LGS 2025’te merkezi sınav için ayrılan kontenjan 201 bin 417’ydi. Bu kontenjan Haziran 2025’te ortaokuldan mezun olan 8. sınıf öğrencilerinin yaklaşık altıda birine denk geliyor.¹ Ancak bu yıl merkezi sınava 963 bin 142 öğrenci katıldı. Bu sayı, 8. sınıf öğrencilerinin %74,8’inin sınava katıldığını gösteriyor. Özetle, merkezi sınava ayrılan kontenjan kısıtlı olmasına rağmen sınava katılım hâlâ yüksek oranlarda seyrediyor. Bunun arkasında yatan önemli nedenler; nitelikli olduğu kabul edilen okul sayısının azlığı ve bu okullarla diğer okullar arasındaki fiziksel imkânlar, öğretim niteliği, sosyoekonomik tabakalaşma ile eğitim kaynaklarına erişimde yaşanan derin farklar olarak sıralanabilir.

Sıralayarak öğrenci seçmeyi hedefleyen bir merkezi sınavda, tam puan yapan 719 öğrenci olması ve tam puana yakın aralıklarda yaşanan olası yığılma, tercih sistemini içinden çıkılmaz bir hâle getirme riskini barındırıyor. Bakanlık, yerleştirme sürecinde puan eşitliği olması durumunda, öğrencinin okul başarı puanı, yıl sonu başarı puanı, özürsüz devamsızlığı, tercih önceliği ve doğum tarihi gibi değişkenlerin sırasıyla devreye gireceğini belirtiyor. Ancak, bu değişkenlerin yerleştirme sürecine etkisi istisnai olmalı. Aksi durumda, merkezi sınav amacından sapabilir ve adalet duygusu azalabilir. Geçtiğimiz yıl yalnızca bir okul tüm kontenjanını tam puan alan öğrencilerle doldurmuşken, bu yılki durum, sayının artabileceğini ve tam puan alan öğrencilerden bazılarının istedikleri okula yerleşemeyebileceğini gösteriyor. Benzer bir yığılma tam puan dışındaki yüzdelik dilimlerde de görülebilir; bu da yerleştirme süreçlerinde az önce bahsedilen sınav dışı değişkenlerin etkisinin artmasına neden olabilir.

Okul türüne göre LGS başarısı

Tartışmaların bir diğer odağı ise tam puan yapan imam-hatip öğrencilerinin sayısı. İmam-hatip ortaokullarına devam eden öğrenciler, örgün eğitimdeki tüm ortaokul öğrencilerinin %13,4’ünü oluştururken tam puan yapan öğrencilerin %8,8’i imam-hatip ortaokullarından. Tüm ortaokul öğrencilerinin %7,1’ine sahip olmasına rağmen özel öğretim kurumlarından tam puan yapan öğrencilerin oranı ise %57. Bu oranlar, sınavın devlet ve özel öğretim kurumları arasındaki imkân, başarı ve sosyoekonomik durum gibi değişkenler açısından değerlendirilmesinin ne kadar acil olduğunu gösteriyor.

Sosyoekonomik durum, sınav süreçlerinde en önemli belirleyici 

MEB tarafından 2023 öncesi dönemde paylaşılan LGS raporları, ebeveynlerin eğitim durumlarıyla çocukların merkezi sınav puanları arasında olumlu ve önemli bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Benzer bir şekilde, PISA sonuçları da sosyoekonomik anlamda benzer arka plana sahip çocukların aynı okullara gittiklerini ve bu durumun yalnızca özel okullarla sınırlı olmadığını gösteriyor. Eğitim İzleme Raporu 2024’te detaylıca ele aldığımız gibi, haneler tarafından gerçekleşen eğitim harcamalarında OECD ülkeleri arasında Türkiye üst sıralarda. Bireysel eğitim harcamalarında, Türkiye’deki en düşük %20’lik gelir grubuyla en yüksek %20’lik gelir grubu arasında ise 28 kat fark var. Kültürel ve ekonomik sermayelerin, öğrencilerin aldıkları eğitimi doğrudan ve dolaylı yollardan etkilediği, lisede gittikleri okulların belirlenmesinde son derece etkili olduğunu gösteriyor. Bu da eğitim sisteminin eşitsizlikleri gidermek yerine yeniden ürettiğini ortaya koyuyor. 

LGS tartışmalarında göz ardı edilenler 

Adil ve kapsayıcı bir liselere geçiş sistemi için gerekli olan, yeni bir geçiş sistemi tasarlanmasından ziyade, okullar arasındaki imkân, başarı ve altyapısal farkların azaltılmasına yönelik müdahale programlarının ve politikaların önceliklendirilmesidir. Tüm okulların nitelikli eğitim sunabildiği koşullar sağlandığında, okullar arasındaki farklar azalarak sınavın önemi ve etkisi düşecek, sosyoekonomik durumun okullardaki tabakalaşmaya etkisi sınırlı hâle gelecek ve sosyoekonomik koşulların sınav aracılığıyla eşitsizlikleri yeniden üretmesi engellenecektir. Sınav odaklı sistem, yalnızca merkezi sınav sonuçlarıyla “başarılı” oldukları kanıtlanmış az sayıdaki öğrenciyi ve bu öğrencilerin gittikleri okulları önceliklendirirken diğer okulları göz ardı ediyor. “Keşif, Gelişim, Katılım: Ortaöğretimin Hak Temelli Dönüşümü için Öneriler” politika notunda altını çizdiğimiz gibi, bu durum, eğitim sisteminde adalet duygusunu zedeliyor ve öğrencilerin kendilerini yetersiz, dışlanmış ve başarısız hissetmesine yol açıyor. 

Ortaöğretim öğrencilerin yalnızca akademik becerilere yoğunlaştıkları bir dönem olmamalı, farklı ilgi ve beceri alanlarını keşfedecekleri, bunu yapabilmek için de dünyaya, geleceğe ve mesleklere dair iyi bir eğitim ve rehberlik süreçlerinden geçebilecekleri bir süreç olarak kurgulanmalı. ERG olarak, LGS süreçlerinin bu bakış açısıyla tartışılmasına ihtiyaç olduğunu vurguluyoruz.

 

¹  2024-25 örgün eğitim istatistikleri henüz yayımlanmadığı için bu yazı kapsamında yapılan 8. sınıf değerlendirmeleri, 2023-24’te 1 milyon 286 bin 964 olan 7. sınıf öğrenci sayısı üzerinden yapılıyor.

Kayıhan Kesbiç

Politika Analisti

2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Aynı bölümde ilk yüksek lisans derecesini aldı. 2019-2020 akademik yılında Jean Monnet bursiyeri olarak Kent Üniversitesi’nde Uluslararası Göç alanında ikinci yüksek lisansını tamamladı. ERG’de Politika Analisti olarak çalışan Kesbiç, mülteci çocukların eğitimine ve yoksulluğun eğitime etkilerine yoğunlaşıyor.

Umay Aktaş Salman

Eğitim Reformu Girişimi Araştırmacısı ve Medya Koordinatörü

Bu İçerikler İlginizi Çekebilir
Skip to content